Ağ günlüğü – Blog

Tarih: 3 Temmuz, 2008 | Yazar: Hasan Yılmaz

Hedef Türkçenin sunumunda da kullanılan bu yapıyı yabancılar “blog” olarak adlandırmışlar. Dilimize geçişi ise biraz sancılı durumda.

Türkçeye çevrildiğinde anlamı ağ günlüğü. Ancak yazarların ve kullanıcıların çoğu bundan memnun değil. Tam olarak yazılanın çizilenin anlamı karşılayamadığından şikayetçiler.

Yabancı bir kelimeyi ilk duyduğunuzda “Nedir, ne değildir?” sorusuna cevap ararsınız.

Klasik bir tanım, “Ters kronolojik dizilimde yazıların içeriğe eklendiği sunum sistemi” olarak tanıdım “blog” kelimesini. Uzunca bir süre ben de “blog” olarak yazdım çizdim. Bir süre sonra Türkçeye kazık atmamak için günlük olarak kullanmaya karar verdim.

“Blog” yerine Türkçe kelime kullanma girişimleri neden başarısız?

Ancak ağ günlüğü olarak kullanımında birçok engel var:

  • İlk müdahale yapılmadı : Burada en büyük sorumluluk Türk Dil Kurumu’na düşüyor. Kullanıcıların “blog” şeklinde tanıtmalarına izin verilmemeliydi.
  • “Blog” kelimesi üzerine markalaşma : Yazılı ve görsel basın bu sunum sistemini “blog” olarak adlandırıp hizmetlerini buna göre veriyorlar. Birçok site “blog” kelimesi içererek kuruluyor; İyi gelişim göstermeleri de “blog” kelimesinden başka bir kelimenin kullanılmasının karşısında olacaklarının en büyük göstergesi.
  • “Blog” kelimesinin yapısı : Kısa, yazıldığı gibi okunuyor, okunuşunda ve yazımında hiçbir zorluk çekilmiyor.
  • Günlük yazarları : En büyük itiraz da günlük yazarlarından geliyor. Kimilerinin her gün tuttukları notlardan oluşan deftere günlük dediğimiz için bu sunum sistemine de günlük demek basitlik olarak görülüyor. Blog yazmak denildiğinde ise daha üst seviyede yapılan bir iş gibi savunuluyor.

Sonuç : Birlik sağlanamıyor. Ağızdan ağıza gelişen bir olgu dil. “Blog” olarak kullananların sayısı çok fazla. Günlük olarak kullananlar ise yabancı kelime tercih edenlere tepki olarak çıktı.

Hedef Türkçe de bu tepkinin içinde.

“Blog” değil,

Günlük!

Ana Konu: Yabancı kelimeler

15 Responses

  1. Fatih Arat Says:

    Günlük dedik, ki ben de böyle diyorum çoğunlukla ama burada bi yanlışlık var, büyük yanlışlık.. :)

    İngilizcedeki “log, journal, daybook, diary, blog” kelimelerinin hepsini “günlük” olarak mı dilimize çevireceğiz? Eşanlamlı mı bu kelimeler? Yani biz kendi dilimizde “günlük” dediğimiz zaman, onun hangi günlük türü olduğunu kocaman bir cümle ile mi açıklamak zorundayız? “Çok oturgaçlı alttan ittirmeli üstten tüttürmeli götürgeç” demek dilimizi korur ama “tren” demek dilimizi kirletir mi?
    Dilde kelime analizi yapmak için ilk bakılması gereken şey kelimenin ithal edildiği dildeki derin anlamıdır. Blog kelimesinin dilimize aktarıldığı artık çok açık. Çünkü ne günlük, ne ağ günlüğü anlamını tam olarak karşılamıyor. TDK’nın da yapabileceği pek bir şey yok bu durumlarda, o kadar hızlı oluyor ki bu gelişmeler, o kadar çok kişi yabancı dil biliyor ki, ağ ortamı o kadar hızlı etkileşiyor ki, yetişmek imkânsız.

    Tam kabul etmemekle birlikte bana şöyle geliyor; eğer “tren” Türkçe bir kelime ise, “blog” da Türkçe bir kelime olabilir. Bu etkileşimdir. Bizim dilimizde karşılığı olan bir kelime yerine yabancısını kullanmak çürümedir. “Shop” gibi kelimeler örnek gösterilebilir.

  2. Kaan Fakılı Says:

    Fatih, tamam savunduğun bazı şeylerde haklısın ancak şöyle bir durum va.r “Shop” kelimesinin dilimizde karşılığı var ve onu kullanmamak zaten büyük ahmahlıktır. İşte bu noktada biz de “blog” kelimesine Türkçe bir karşılık bularak bu karşılığı kullanmak istiyoruz.

    Bir de “tren” ya da “otobüs” kelimelerine karşılık olarak TDK, oturgaç götürgeç falan demiş derseniz orada durun derim. Çünkü öyle bir şey yok. İnsanların uydurması bu. Konuyla ilgili isterseniz şu yazıya bakabilirsiniz:

    http://www.kaanfakili.com.tr/turkcenin-esas-zenginligi/

    Günlük kelimesi bence de tam karşılamıyor. Çünkü günü gününe yazılan bir şey değil. Ancak en çok kullanılan bir kelime olduğu için bu karşılık olarak kullanılabilir ve “günlük” kelimesi anlam genişlemesine uğratılabilir. Bu da dilimizin kuralları dahilinde bir şeydir.

  3. Dicle Says:

    Günlük diyince benim aklıma kızların kullandığı, pembe sayfalı defter geliyor. Eğer Türkçe’yi geliştirmek istiyorsak, kelimeleri bir araya getirip kısaltıp değişik bir şeyler denemeliyiz, aynı kelimenin üstüne 1000 farklı anlam yüklemek yerine. Blog kısa bir kelime, söylemesi de kolay, doğru ama şu an neden bilgisayara PC değil de bilgisayar diyoruz? Kavram ortaya çıkar çıkmaz adı kondu da ondan. Blog günlükten farklı bir şey ve her ne kadar Türkçe konusunda takıntılı olsam da ben düzgün bir kelime bulunana kadar blog diyeceğim. Ağ günlüğü de oldukça kullanışsız bir çeviri.

  4. Fatih Arat Says:

    Efendim benim yorumumda uğraştığım şey kesinlikle Türk Dil Devrimini baltalamak falan değildir. Aksine amacım günümüzde dilbilimcilerin dahi dili korumak adına büyük bir gaflet içinde olduğunu, kelime bulmanın dildeki en büyük sıkıntı olmadığını, kavramların karşılığını oturtmadaki başarısızlığı, eğer yabancı dillerdeki bir fiil veya kavram sizin dilinizde de bir şekilde bir şeyler ifade ediyorsa ona karşılık kelime bulmanın zaten kolay olacağını anlatmaktır. Ama dildeki “tren, televizyon, telefon, gitar, tuvalet, vb…” kelimelerini gayet normal olarak kullanıp “blog” kelimesinde bu sancıları çekip haykıran kişilere şaşırıyorum.

    Dilbilimcilerin ve her alandaki bilimadamlarının dil hakkında gayret etmelerini istiyorum. Ama bu çağ öyle bir çağ ki, sizin “günlük” kelimesinin anlamını genişletme çabalarınıza henüz başlamadan, “blog” kelimesi sırf tam bir anlam karşılığı bile olmaması sebebi ile herkesin dilinde dönmeye başlamış olur, ki böyle de oldu. Ki ben bunu çok umursamıyorum, çünkü bu dilin çürümesi değildir.

    Kendi uğraştığım alandan verdiğim çok basit bir örnek; “consensus” kelimesi. Hani ülkenin çoğunun Özhan Canaydın’ın ağzından “konsensus” olarak sanki Türkçe’ymiş gibi duyduğu kelime. Acaba neredeyse o günlere kadar, bırakın dildeki kelime karşılığını, bu coğrafyada bu kelimenin bir anlam bile ifade etmediği herhangi bir dilbilimcinin aklına gelmiş midir? Konunun ne olduğunun bile farkında olan var mıydı? Tabiki değillerdir, dilbilimcilerin bunun farkına varabilmesi için, ithal edilecek kavramın olduğu dili çok iyi bilen, kavramın ifadesini iyi bilen, hangi alandaysa o alandaki bir akademisyenlere veya bilirkişilere ihtiyaçları vardır. Dilbilimciler her zaman Türkçe’nin zenginliğinden bahsederler ama bu toplumda bugüne kadar oydaşma kavramının yerleşmemesinin nedeninin dilimizde ve ifademizde bırakın kelimenin olmamasını, böyle bir kavramın oluşamamasının temel sebebinin dilde bir ifade biçimi olmamasından kaynaklandığını bir türlü anlamazlar. Nihayet birkaç yıl önce “consensus”un Türkçe karşılığı olarak “oydaşma” kelimesi kullanılmaya başlandı, toplumun örnek kesimleri tarafından sıkça kullanılıp yayılmaya çalışıldı da toplumda da yavaş yavaş oydaşma kavramı yerleşmeye başladı. İşte dilin zenginleşmesi, korunması budur. Yabancı dilde özel alanlar ile derinlemesine bir uğraşsanız bırakın Türkçe kelime karşılığı bulmayı, içerdiği anlamın karşılığını bile Türkçe ifade edemeyeceğiniz o kadar çok kelime ve kavram var ki, sorunun “blog” gibi kelimelere “günlük” denilmesinden onlarca kat daha büyük olduğunu anlarsınız. Bir müzisyene “groove nedir?” diye sorsanız bunu hemen kavramın en ince ayrıntısına kadar anlayacak, ama bunu size Türkçe olarak bütün kelime dağarcığı ile bile tam olarak anlatamayacaktır. Hatta geçiyorum bunu, bir İngilize “groove nedir?” diye sorsanız “ne diyorsunuz canım, groove groovedur işte” deyip geçecektir. Anladığınız üzere, insanlara ifadeyi bazen açıklamalar değil tek bir kelime sunuyor. Kullanıldığı dil içinde bile o dilin kendi kelimeleri ile başka türlü açıklanamıyor doğru dürüst. Buyrun bunun Türkçe’sini koyun bakalım. İngilizce yazılmış siyaset felsefesi ve yönetim kaynakları içerisinde bunun gibi durumlar ile o kadar çok karşılaştım ki, bırakın benim gibi bir öğrenciyi, doçentler bile o kadar çok karşılaşıyolar ki, herkes bunları Türkçe ifade etmekte son derece zorlanıyor, edemiyor, böylece de kelime ve kavram dilimize İngilizce hali ile giriyor. Dilbilimciler de halâ Türkçe’nin zenginliğinden bahsediyorlar. Türk tarihinde ne zaman yönetim anlayışında “consensus” gibi bir kavram olmuş ki bunu Türk dili ile kolayca ifade edebilelim? İşte bugün çok başarılı bir şekilde bunun dile ve siyasal/sosyal yaşama entegre edilmesi ile “oydaşma” deyip size anlatabiliyorum bu kavramı. Dil ancak bunun gibi çalışmalarla korunur, geliştirilir. İfade edebilme yeteneği dilin büyüklüğünü gösteren şeydir, siz istediğiniz kadar yabancı dildeki kelimeye Türkçe bir karşılık bulun, yabancı kaynakları kendi diliniz ile ifadede zorunlu olarak zorlanıyorsanız bunlar hiçbir işe yaramamış demektir.

    Demişsiniz ki “Bir de “tren” ya da “otobüs” kelimelerine karşılık olarak TDK, oturgaç götürgeç falan demiş derseniz orada durun derim. Çünkü öyle bir şey yok. İnsanların uydurması bu.”

    Özel bir örnek olarak oturgaçı götürgeçi geçiniz, öylesine kalemimde beliren tren kelimesinin de yabancı dilden dilimize girmiş olmasından dolayı verdiğim bir örnekti ve TDK sözlüğünde isterseniz İngilizce olan “zapping” sözcüğünü bir arayınız. “Geçgeç” çok güzel olmuş değil mi?

  5. Kaan Fakılı Says:

    Fatih Bey, temelde düşüncelerinizi çok güzel ifade ettiğinizi belirtmek isterim. Birçok sitede kişiler hakaret derecesinde söylemlerde bulunup maalesef olayı farklı yerlere çekmeye çalışıyorlar. Haliyle o kişilerle tartışmak bir kenara iki kelime yazmak dahi zevk vermeyen ve faydasız bir şey oluyor.

    Uzun uzadıya yazdığınız tezden anladığım kadarıyla Türkçenin anlatım gücünün zayıf veya yetersiz olduğunu düşünüyorsunuz. Ancak ben burada temelde yanlış bir düşüncede olduğunuzu düşünüyorum.

    İngilizce ve Türkçenin tarihî seyrini karşılaştıracak olursanız hangi dilin daha zengin bir ifade gücüne sahip olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. 11. yüzyılda yazılmış, Kaşgarlı Mahmud’un hazırladığı Divan-ı Lügati’t-Türk’te 8 bin küsür Türkçe sözcüğün varlığı ve aynı dönemde neşredilen bir Latince-İngilizce sözlükte de 3 bin küsür İngilizce sözcüğün varlığı sanırım hangi dilin kelime varlığı ve ifade gücünün daha zengin olduğunu gösterir. Ancak gün bugüne geldiğinde İngilizcenin sözlüğünün daha kabarık olduğunu siz de söyleyeceksiniz. Ancak Türkçe sözcük ile İngilizce sözlüğü kıyasladığınız zaman sözlük oluşturma şekilleri bakımından ikisinin çok farklı olduğunu görürsünüz. Zira Türkçede kullanılan birçok geçici durum ifade eden kelimeler sözlüklere dahi geçirilmeye gerek görmemiştir. Neyse İngilizce ile Türkçenin kelime sayısını karşılaştırmayı bir kenara bırakırsak bugün Türkçenin neden sizin söylediğiniz alanlarda kelime sıkıntısı ve ifade eksikliği çektiğini tartışalım.

    Her milletin kendine has tarihi, kültürel ve sosyal yapısı vardır. Bu yapı milletin yaşantısını etkilediği gibi dilini de etkilemektedir. Sizin verdiğiniz “consensus” örneğinde olduğu gibi Türklerin tarihinin hiçbir döneminde bir oylamanın, oy birliği ile karar vermenin yeri olmadığı için böyle bir kavramın varlığının Türkçede olmaması gayet normaldir. Keza, Türklerin hayatında önemli bir yere sahip olan çöl ile ilgili terimlerin ya da savaşçılık ile ilgili terimlerin batılı devletlerde çok fazla olmamasını da işte o yapıya bağlayabiliriz. İşte devletlerin kendilerine özgü yapılarının olması onların dilini etkileyen en önemli unsurdur demiştik ya, şimdi burada aynen tekrarlıyorum. Bu bir dilin zayıf olduğunu, anlatım gücünün düşük olduğunu göstermez.

    Türkçenin anlatım gücünün, yeryüzündeki birçok dilden üstün olduğunu, hatta sayılı dillerden birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ancak Türkçeyi konuşan insanların -biz dahi- bu anlatım gücünden ne kadar yararlandığı ise muallakta olan bir durum. Sanırım sizin bahsettiğiniz konuya da bu karşılık olsa gerek.

    Bir dili dil yapan dil bilimciler değil o dili konuşan insanlardır. Bir dili en verimli şekilde kullanmayı bilen ya da bilmeyen yine insanlardır. Burada birilerini suçlama gereği hissediyorsak dil bilimcilerin yanında, okumayan, bilinçlenmeyen ve düşünemeyen halkı da suçlamak gerekir diye düşünüyorum.

  6. Fatih Arat Says:

    Anlaşmış olmamıza çok sevindim Kaan bey. İkinci paragrafınızda belirttiğiniz; Türkçe’nin ifadede zayıf bir dil olduğunu düşünmediğimi tekrar belirtiyorum. Anlattığım noktayı dördüncü paragrafınızda siz de çok güzel belirtmişsiniz. Yabancı bilim insanları İbn-i Haldun’un kaynaklarından “vergilendirme” usullerini öyle güzel almışlardır ki, kavramı aldıkları gibi kelimeleri de üzerine takır takır öyle güzel yerleştirmişlerdir ki, bugün baktığımızda geçmiş Türk devletlerindeki muazzam vergilendirme sistemine sahip olmuşlardır, ve ayrıntılı bir dil ile bunu günümüzde de kullanmaktadırlar.

    Bizim bugün yabancı toplumlarda işleyen yeni karşılaştığımız kavramları kendi dilimizi konuşan toplumumuza yerleştirememiz, ve bu kavramların çok yetenekli kavramlar olmaları sebebiyle bizim bunu becerememize aldırmayıp kaynak dildeki aynı kelimeler ile dilimize girmesi zaten Türkçe’nin yetersizliğini değil, bizim yetersizliğimizi gösterir.

    Dilin bozulmasına tepki olarak gösterilen davranışlar ve saçma isimlendirmeler bence yanlış bir yerdeler ve dili güzelleştireceğine çoğunlukla batırıyorlar. Kumanda ile durmadan kanal değiştirmeye resmi olarak “geçgeç” ismini vermenin çok bi anlamı yoktur çünkü “zapping” kelimesi de dilimize girmiş, çok konuşulan bir kelime değildir. İngilizcede “zapping” denilen kavramın Türkçe karşılığı aslında sadece “televizyon izlemek”tir. Bizler kanal değiştirme fiilini televizyon izlemenin bir unsuru olarak görürüz zaten. Yani buna “geçgeç” ismi verme telaşı sadece bir yanılgıdır. Bu yanılgılar ile uğraşırken, dil hakkında asıl uğraşmamız gereken şeyleri unutmaktayız.

    ( Ayrı bir konu olarak belirtmek isterim, “consensus”un türkçe karşılığı “oy birliği” değil “oydaşma”dır. Oydaşma, herkes aynı fikirde olmasa da, herkesin rıza birliği içinde olması, aynı fikirlerde olmasalar da kimseyi zarara sokmayacak, belli kesimlerin tam istedikleri gibi olmasa da onların da rızası alınarak sonucun herkes tarafından kabul edildiği, herkes tarafından ortak olarak yaratıldığı durum olarak tanımlanabilir. Bunca yıldır demokrasiyi başaramamamız sizce bu kavramın ve kelimenin dilimizde olmamasından kaynaklanmış olabilir mi? Tamamen bu olmasa da mutlaka önemli bir etkendir, belki en önemli etken. Bunun gibi gelişmeler bu dilin de toplumun da çıtasını yükseltecektir.)

  7. Kaan Fakılı Says:

    Maalesef TDK’nin de bu konuda yetersiz kaldığının düşünenlerden bir tanesi de benim. Şüphesiz iyi niyet ile yapılıyor ancak yetersiz kalınıyor. Belki bundandır diyerek şunu da belirteyim ki, bugün yasaların kısıtlamasından dolayı TDK’de sadece 2 tane uzman çalışıyor. Onun dışındakiler normal devlet memuru. O kişiler de Başkan Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın ile Başkan Vekili Prof. Dr. Recep Toparlı.

    Aslında dil çığırtkanlığı yapmanın, dilimiz bitiyor, ölüyor gibi söylemlerle bir yere varılamayacağını birçok dilci biliyor. Zaten Türkçenin öldüğü, bittiği de yok. Biten dil değil yukarıda belirttiğim gibi dili konuşan insanlardır. İşte bize de bu noktada insanları bilinçlendirmek kalıyor. Blog kelimesi ya da başka herhangi bir kelime sadece “sebep” olmaktan öteye gitmeyecektir. Birileri “blog” kelimesine Türkçe karşılık bulunduğunu öğrenince bir şekilde bazı kelimelere Türkçe karşılık bulunabildiğini görecek ve dilin kullanımına biraz daha özen gösterecektir.

    Türkçede onlarca yabancı kelime var. Bunu hepimiz biliyoruz. Ancak dilde onlarca yabancı kelime var diye, yenilerinin girişine de izin verirsek ayıbı orada etmiş oluruz diye düşünüyorum. Belki internet kelimesini Türkçeleştiremeyiz, dile yerleşmiştir ama “blog” kelimesini değiştirecek çoğunlukta olduğunu düşünüyoruz. Dediğim gibi bunların hepsi sebep. Önemli olan insanları bilinçlendirmek, tepkili olmayı öğretebilmek. Yoksa sizin de dediğiniz gibi bu ülkede daha önemli sorunlar vardır. Bunlardan bir tanesi de “yabancı dilde eğitim” sorunudur. Hatta birçok sorunun kaynağı da olabilir.

    Bilgilendirme için teşekkürler. O zaman ben de bir husus belirteyim: Dil adlarına gelen hiçbir ek kesme imi ile ayrılmaz. Mesela “Türkçe’nin” değil “Türkçenin” doğrusudur. Ya da “Türkçe’ye” değil “Türkçeye” doğrusudur.

  8. Fatih Arat Says:

    Kaan bey;

    Üzülerek söylemek isterim ki, resmi dili ingilizce olmayan bir ülkede “franchising” yöntemi ile çalışan “burger king” gibi bir “fast food” dükkânında “whopper menü” sipariş eden insanlar olduğumuzu düşünürsek, “blog” kelimesinin resmi olan anadilimiz için yarattığı tehlikenin sadece bir sivrisinek ısırığı olduğu, ve bizim kocaman yaraları görmediğimiz çok açıktır. Meşhur “dil toplumun aynasıdır” deyişini düşünürsek, “burger king” kelimesinden ziyade, bu işyerlerinin heryerde olduğu ve artık dünyanın yerel işyerleri olduğu ve toplumun tüm alışkanlıklarını/kültürünü değiştirdiği bu dönemde bunun önemini görmeyip “blog” kelimesinin Türkçe’de yarattığı sorun ile uğraşmak, bunu gerçekten bir “sorun” olarak görmek büyük gaflettir. Çok beğendiğim bir söz vardır; “Anti emperyalist olmadan demokrat olmak, ancak liberallere özgü bir durumdur.” diye. Sanırım dilbilimcilerimizin büyük çoğunluğu da liberal ki, “burger king” gitmeden isminin de gidemeyeceğini anlayıp, küçük ve gayet etkileşim sürecinde olup tüm dünya dillerine girip “zarar veren” olarak adlandırılması çok zor olan kelimeler ile uğraşıyorlar. Dile asıl zarar veren ilk şeyin “burger king” ve benzerleri olduğu, ikinci olarak ta yabancı dillerdeki bir çok “önemli” kavramın bizim dilimiz ile henüz ifade edilememesi olduğunu anlamamakta neden ısrar ediyor dilbilimciler? “Blog” gibi kısa (ki Türkçe yüzyıllardır kısa kelimeleri sevmiştir), şık, kaynak dildeki aynı telaffuz ile ve dilimizde de yazıldığı gibi okunabilen nadir kelimelerden olan, anlamını dört harfle olduğu gibi ifade edebilen ve internet okuryazarı herkesin kolayca anladığı bir kelime yerine “Türkçe” diyeceğimiz bir kelime uydurmak gerçekten Türkçeye bir katkı sağlayacak mı?

    Bunu iyi düşünün Kaan bey, dil konusundaki endişenizi gayet iyi anlıyorum ama tek istediğim problemin bundan çok daha büyük olduğunu görmeniz ve “tamam problem büyük ama ‘blog’ yerine dilimizden diyebileceğimiz bir kelime kullanmak ta işin bir ucundan tutmaktır” fikrinden vazgeçmeniz. Çünkü bu işin bir ucundan falan tutmak değildir, bu internet için anlamı çok büyük olan bir kelimenin ani bir etkileşim ile tüm dillere girmesidir. Dikkat ediniz ki “blog” kelimesinin kaynak dilde de tam açıklayıcı bir anlamı yoktur, her gün “blog” adı altında bir gün önce gördüğümüzden tamamen farklı şeylerle karşılaşıyorsak, bu kaynak dilde de tam olarak tanımlanamamış demektir. Ama “blog” dediğinizde bunu tüm dünya anlamaktadır. Dünyadaki tüm toplumlarda ortak olarak kullanılan bu şeyin isminin de tüm dünya dillerinde aynı olmasının ne sakıncası olabilir ki? Bunu siz de kabul edersiniz ki buna yapacağınız çeviri “buzdolabı, bilgisayar” kadar kullanışlı ve güzel bir çeviri olmayacaktır. Kaynak dilde de, ithal eden dilde de aynı şekilde yazılıp aynı şekilde telaffuz edilebilen ve kavramı tam olarak açıklayabilen “tek” kelime için başka bir kelime uydurmaya çalışmak gerçekten de bir sorunu çözmek midir? Bu türdeki ilk web sitesini bir Türk yapsaydı ve buna “blog” deseydi, “ne demek ya bu blog, hiç Türkçe’ye benzemiyor?!” diyecek miydiniz?

    Bazen tek bir küçük ağaç ile öylesine uğraşırız ki ormanın tamamındaki yangını göremeyiz. Küçük ağaç üzerindeki çabamız oldukça iyi niyetlidir ama ormandaki yangın öyle bir hızla büyümektedir ki, zaten kısa bir süre sonra bizim küçük ağacımızı da içine alacaktır.

  9. Kaan Fakılı Says:

    Fatih Bey, öncelikle yanıldığınız bir nokta var. Şöyle örnekleyim, bir adam namaz kılmıyor diye zina yapacak diye bir şey yok ya da şöyle söyleyim, namaz kılmayan adama, “Zaten namaz kılmıyorsun, o zaman kadınlara, kızlara bakabilirsin.” gibi bir öneride bulunamazsınız. Bu çok saçma olacaktır. Bir insan evet ibadetlerin birisini yapmayabilir ancak başka bir ibadetini yerine getirebilir. Bu ikisi birbirinden ayrı değerlendirilir. Yine oruç tutan bir adam içki de içebilir. İkisinin sevabı da günahı da ayrı ayrı değerlendirilir. Kaldı ki sorunun küçüğü büyüğü olmaz. Çözüm ikisi için de gereklidir. Kimileri küçük sorunlarla uğraşır, kimileri ise büyük sorunlarla. Büyük sorunlarla uğraşanlar yok diye küçük sorunlarla uğraşmayı bir kenara bırakmak bence asıl gaflettir. Kaldı ki “blog” kelimesi bilişim dünyasının büyük sorunlarındır. Bu kelimeyi Türkçeleştirebildiğiniz zaman ne kadar etkili bir duruşunuzun olduğunu görürsünüz ve bu duruş ile bahsettiğiniz birçok sorunu çözebilirsiniz. Yani temelde insanları bilinçlendirmek yatıyor.

    Yabancı dükkan isimlerine gelince, bu konuda TDK’nin ciddi çalışmaları vardır. Ancak maalesef bazı yerde yasalardan dolayı dil bilimciler yetersiz kalıyor. Bu durumda dil bilimcilere değil siyasetçilere iş düşüyor. Bununla birlikte sivil toplum kuruluşları, sosyologlar gibi birçok kuruma ve kişiye de iş düşüyor.

    Evet, halk dilde kolaylığı seçer. Dilde tasarruf kanunu denen bir şey bu. İnsanlar kendilerine kolay gelen sözcükleri daha çok seçerler. Ancak şurada yanılıyorsunuz ki, bu yaptığımız işi bilmeyen birisinin de anlaması önemlidir. Bu kavramı hiç bilmeyen birisine “blog” ve “günlük” dediğiniz zaman hangisi onda daha çok çağrışım yapacaktır? Hiçbir zaman duymadığı “blog” kelimesi mi yoksa “günlük” kelimesi mi? Ya da günlük değil de, “yazanak, yazmalık, yazıt, günce” gibi herhangi bir kelime olabilir. Türkçenin ifade gücü burada kendisini gösteriyor. Biz zaten Türkçe kelime köklerinin anlamlarını iyi biliyoruz. Bu kökten türemiş bir kelime ile karşılaştığımızda çok rahat anlayabiliriz o kelimeyi.

    Yani buraya kadar özetlemek gerekirse, daha büyük sorunlarımız var, evet, ancak bu kelimeyi Türkçeleştirmek çözüm noktasında birliği, beraberliği, kararlılığı bizimle birlikte kılacak ve büyük sorunlara doğru adım atacağız.

    “. Dünyadaki tüm toplumlarda ortak olarak kullanılan bu şeyin isminin de tüm dünya dillerinde aynı olmasının ne sakıncası olabilir ki?” demişsiniz.

    O zaman “burger king”in sizin için bir mahsuru yok ya da başka herhangi bir yabancı ismin. Onlar da tüm dünya dillerinde kullanılıyor?

    Buzdolabı, bilgisayar, anakart, işlemci gibi kelimeler ilk bulunduğunda birçok kişiye komik gelmişti. Sizin gibi tepkiler vermişti ancak şu an çok da güzel kullanılıyor. Bu alışkanlık ile alakalı. Siz önyargılarınızı yıkar ve alışkanlıklarınızdan vazgeçerseniz bulduğumuz karşılığı çok rahat kullanabilirsiniz.

    Saydığınız örneklere gelince, bir insanın hayatında o dediğiniz türden yabancı kelimelerin olması kullandığı bir kelimeyi Türkçeleştirmesine engel değildir. Bakın bizim teknoloji tarihimizde birçok kelime Türkçeleşmiştir:

    Computer = Bilgisayar
    Scanner = Tarayıcı
    Printer = Yazıcı
    Mouse = Fare
    CPU = İşlemci
    Main Board: Anakart

    Bu örnekleri daha da sıralamak mümkün. Hatta bir de otomobil sektöründen örnek vereyim size, bir arkadaşla dün konuşurken dikkatimizi çekti. İngilizcede arabaların gücünü gösteren bir ölçü birimi mi diyelim ya da başka bir şey mi diyelim bilmiyorum ama “Horse Powee (HP)” vardır. Bizim dilimize çevirdiğinizde ise direkt “Horse” kelimesinin karşılığı olan “Beygir” kelimesi kullanılır. Yani bu araba “100 Beygir” gibi bir ifade. İşte verdiğim bu örnekler bir kelimenin nasıl Türkçeleşebileceğinin ispatıdır.

  10. arabacı Says:

    Bloga Türkçe bir karşılık bulmak için epey geç kalındı. Blogcu.com 2005’te açılmış. 3 sene kısa bir zaman dilimi görülebilir fakat bu 3 seneye sığdırılan işlere bakıldığında çok geç kalındı. Blogcu, bloglama, bloglamak, blog yazmak, şirket blogu… Bu saatten sonra “blog”u dilden atmak olmaz bence

  11. Heartsmagic Says:

    Fikir teatisini baştan aşağıya kadar zevkle okudum. Baştan belirteyim ki internet üzerindeki böyle güzel fikir alışverişlerini her geçen gün daha da özlüyorum zira tartışmalar da yozlaşmaya başladı.

    Naçizane fikrimi belirtmek isterim. Öncelikle bu dışarıdan dilimize girecek kelimelerin muadilinin oluşması işlemi ‘bence’ iki farklı yolla olabilir. Bu yollardan ilki TDK’ye ait. Sıklıkla verilen computer-bilgisayar örneğinde olduğu gibi toplumun kabullenebileceği ve kullanırken zorluk çekmeyeceği, kelimeyi duyduğu anda anlamına dair çıkartımlar yapabileceği muadil kelimeler bulunursa başka bir yola gerek kalmaz. Buna bağlı olarak kelime ithaline ihtiyaç da hasıl olmaz.

    İkinci yol ise toplumun kendi içerisinde benimseyeceği bir kelimenin kullanılmaya başlaması ve bunun yaygınlaşması.

    Üzülerek belirtmek istiyorum ki toplum eğer dışarıdan gelen kelimeyi aynen benimsiyorsa artık iş işten geçmiş oluyor. Kaldı ki bu işler pek zorla da olmuyor. Örneğin ‘zapping’ kelimesi bu tartışma içerisinde geçmiş. Sanırım artık kimse geçgeç kullanmaz. Fakat atlanmaması gereken nokta da şu ki ‘zapping’ kullanmayanlar da olacaktır. Zira bizim kültürümüze illa dışarıdaki bir olayın tek kelime ile yerleşmesi şart mıdır? Zapping olarak tanımlanan eylemi başka şekillerde anlatmamız mümkün değil midir? Cevap zaten tartışma içerisinde verilmiş. Bizde o eylem televizyon izlemek olarak geçmektedir.

    Hal böyle olunca bu süreç biraz da kendiliğinden oluşmalıdır diye düşünüyorum. Ortada verilmek istenen gayretleri desteklesem de dediğim gibi bence bu iki yoldan biri belirleyecektir gidişatı. TDK bilmiyorum blog gibi kelimeler için bir çalışma yapıyor mu? Ancak yapsa bile teknoloji ihracını son doruğunda yaşadığımız şu günlerde hepsine yetişemez. Bu nedenle iş biraz da bize düşüyor.

    İşte üzerime düşen bu mesele için ben ilk günlerden beri blog yerine günlük kelimesini kullanmaktayım. Zorlama olarak değil ama, blog kelimesi hiç sinmedi içime benim. Günlük tutmazdım ama tutsam da bundan farklı olmazdı diyerek günlük olarak kullanmaya başladım ve çok da memnunum. Şu an kime “günlüğümde şunu yazdım” dersem benim nerede yazdığımı anlıyorlar. Daha başka ne isterim ki?

  12. sinem Says:

    bence her ülkenin kendi dilini konuşması gerekir çünkü yabancı kelimeler bize ait olmayan kelimelerdir hemde türkçede yabancı kelimelerden daha fazla kelime vardır ve kendi dilimizi konuşmak daha uygun olur

  13. sibel Says:

    evet doğru söylüyorsunuz herke s kendi dilini konuşmalı bu arada hungry gidip yemek yiyeyim bi dk mmm yedim işte bir gün arkadaşlarla geziyorduk önümüze birisi çıktı daha ne bakıyorsun demeden çantamızı alıp kaçtı sonra arkasınndan koştururkewn 3 arkadaşımla baktık oturmuş bize gülüyo sonra maskesini çıkardı birde baktım bnm bitaanecik sevgilim noluyo burada dedim size şaka yaptık dedi ve ardındanda diğerleri geldi bide bizi kameraya çekmişler almaya çalıştık ama olmadı bütün internet sitelerine göndermişler onları bulup silmeye çalışıyorum hala…

  14. sibel Says:

    ay unutmuşum hungry demişim açım bn diyecektim pardon aklımda kalmış ing dersinden

  15. Katilisn_sevgmin Says:

    blog aslında günlükmüş  bunu herkez okuyorsa yazdığınız şeyler sadece herkezin bildiği bi hikaye anlamına gelir mesela hannah montananın izli hikayesi gibi sonunda herkez ögreniyor ve bir sır ortaya

Leave a Comment

Please note: Comment moderation is enabled and may delay your comment. There is no need to resubmit your comment.